E-Mobility: Sürdürülebilir Bir Geleceğe Giden Yolda
Elektro Mobilite denildiğinde akla sadece elektrikli otomobiller geliyor. Oysa mobilite adı üstünde hareket kavramından türeyerek ulaşımı işaret eder ve ulaşımın tamamını kapsar.
İster yolcu taşıması isterse ticari bir emtia taşıması olsun, bir noktadan diğerine hareketi yani komple ulaşımı ifade eder. Haliyle elektro olması da artık konvansiyonel ulaşım materyali olan fosil yakıtlardan ve içten yanmalı motorlardan farklı olarak yarı iletkeninden (çip) baterisine (pil) hatta şarj (dolum) istasyonuna kadar pek çok komponenti içerisinde barından yeni bir endüstriyi ifade etmektedir…
Sanayi devrimi ile beraber artan yoğun fosil yakıt kullanımı karbon emisyonlarını da yüksek seviyelere çıkararak, bir noktadan sonra küresel ısınma sorununu beraberinde getirdi. Bu nedenle artık pek çok üretim biçiminde kullanılan konvansiyonel yöntemler yerini e- ön betimlemesi ile dönüşerek, yeni yüksek teknoloji yöntemlerine bırakmaya başladı.
Avrupa’da ulaşımın, karbon emisyonundaki payı yüzde 40’ın üzerinde
Konvansiyonel ulaşımın çevreye verdiği zararı veriler eşliğinde incelediğimizde; 1 no’lu grafikten hareketle ulaşımın, toplam karbon emisyonu içindeki payının hiç de azımsanmayacak düzeyde olduğu görülüyor. Ülkemizde toplam karbon emisyonundan ulaşımın aldığı pay yüzde 22,79 oranındayken, Danimarka ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde yüzde 40’ların üzerine çıkmış durumda. Çin ve Hindistan gibi yüksek nüfusa sahip ülkelerde bu oran yüzde 10 ve altına inebilmektedir. Bunun nedeni ise üretim ve nüfus yoğunluğundan kaynaklı emisyonların çok yüksek düzeyde olmasıdır.
Grafik 1 (Veri 1 ve 2 : OECD Statistical)
Tüm ulaşım içinde (hava, kara, deniz) karayolunun payı oldukça dikkat çekici… 2 no’lu grafikte ise karayolu ulaşımından kaynaklı karbon emisyonlarının açık ara yüksekliği göze çarpıyor.
Grafik 2
Dünya genelinde oluşan bu durum E-Mobility’nin elektrikli ve hibrit otomobiller ile özdeşleşmesini beraberinde getirdi.
Elektrikli otomobil kavramı marka olarak kendini ilk kez ünlü ABD’li iş insanı Elon Musk’ın şirketi Tesla ile duyurmuş olsa da makalenin başında da belirtmiş olduğum yarı iletken ve batarya temeline dayanan bu yeni endüstri aynı zamanda yeni ekonominin jeopolitiği açısından zaman içinde belirleyici olacaktır.
Çin-ABD gerginliğinin temelinde EV var
Günümüzde Çin–Tayvan gerginliğinin ve bu duruma ABD’nin keskin müdahalesinin ana nedeni olarak Tayvan’ın yarı iletken endüstrisindeki azımsanmayacak payını görebiliriz.
Çin ile ABD arasında yıllardır süren gerginliğin temelinde ise, Çin’in EV (elektrikli araçlar) piyasasını özellikle pil tedariği ve elektrikli araç üretimi açısından önemli ölçüde domine etmesi yatıyor.
Pandemi sürecinde tedarik zincirindeki kırılma nedeni ile ortaya çıkan ve otomotiv endüstrisine büyük sekte vuran yarı iletken krizinin etkileri halen devam ediyor.
Türkiye’yi bu açıdan değerlendirdiğimizde ise, akaryakıt ihtiyacının neredeyse tamamını ithal eden, buna karşı elektrik üretiminin şimdilik yüzde 45-50'lik bölümünü yerli kaynaklarla karşılayan bir ülke olarak, ilerideki yenilenebilir enerji yatırımları ile beraber elektrik üretiminde kendi kendine yeterli hale geleceğini hayal etmek zor değil…
Bu zaviyeden ele alındığında elektrikli araba üretim ve kullanımı sadece küresel iklim krizi nedeni ile değil aynı zamanda ekonomik açıdan da kilit öneme sahip.
2022’de elektrikli araç satışında ciddi artış gerçekleşti
Bu yıla kadarki elektrikli araç satış adetlerini incelediğimizde, 2013 ve öncesinden 2021’in sonuna kadar satılan elektrikli otomobil sayısının kümüle olarak 4569 adet olduğunu, ODD verilerine göre bu yılın sadece Ocak-Ağustos döneminde satılan elektrikli araç sayısının ise 3283 adet olarak gerçekleştiğini ve toplamda 7852 adete ulaştığını görüyoruz. Ancak tüm bu artışa karşın ülkemizin yine de oldukça geriden geldiği söylenebilir. Zira sadece 2015 yılında Çin’de satılan elektrikli araç sayısının 200 bin, ABD’de ise 110 bin olduğunu biliyoruz.
Birçok otomobil markası artık elektrikli ve hibrit araçların üretimine ağırlık vermeye başladı. Türkiye’de üretim yapan hem ticari hem de binek otomobil markaları bu bağlamda belirli bir rekabet içinde. Dünya Gazetesi’ndeki bir haberde Almanya’nın en büyük ticari araç fuarı olan IAA Transportation’a Türkiye’de üretilen ticari elektrikli ve hidrojen yakıtlı araçların damga vurduğu belirtiliyor. Ticari araçlarda elektrikli ve hidrojen yakıtlı modellerde öne çıkan bazı markalar Temsa, Ford Otosan, Karsan ve Mercedes Benz Türk olarak verilmiş…
TOGG, 29 Ekim’de üretim bandından inecek
Türkiye’nin ilk yerli otomobili olarak lanse edilen elektrikli otomobil markası TOGG ise bu bağlamda yerli ve son teknoloji & trendlere uygun olması bakımından bu defa gerçek bir devrim olarak görülebilir…
Bilindiği üzere geçmişteki yetersiz teknolojik imkanlarla denenen yerli araba girişimleri maalesef başarısız olmuştu. Oysa TOGG bu bağlamda oldukça iddialı bir biçimde geliyor. Cumhuriyet'in ilanının yıl dönümü 29 Ekim'de Bursa'nın Gemlik ilçesinde bulunan TOGG fabrikasının açılışı yapılacak. İlk yerli araç 29 Ekim tarihinde üretim bandından inecek. Türkiye'nin yerli otomobilinde deri malzeme kullanılmayacak. 81 ilde 1500 şarj istasyonu olacak. Böylece 2023’ten itibaren seri üretime geçilmesi ile elektrikli araç kullanımının da binek otomobillerde önemli düzeyde artış kaydetmesi bekleniyor.
81 ildeki şarj istasyonu sayısının arttırılması da bu bakımdan oldukça önemli zira Mayıs 2022 itibari ile DC 267, AC 2714 olmak üzere toplamda 2981 adet şarj istasyonu varken, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın hibe destek programı ile 90 kw üstü DC hızlı şarj istasyonu olarak 1572 adet ilave yapılması hedefleniyor.
Önemli yatırımlar geliyor
EV araçların tedariğinde önemli yere sahip bataryalar konusunda ise ülkemizde ciddi bir adım söz konusu. Bu alandaki en büyük yatırım, Koç Holding’in ortakları arasında yer aldığı Battery Cell International tarafından gerçekleştiriliyor. Ankara’da 32 milyar liralık yatırımla 532 bin metrekare alanda elektrikli araçlar için kurulacak lityum pil hücresi ve batarya fabrikasında ÇED sürecinin tamamlandığı ve Başkent OSB’de tahsis sözleşmesinin de imzalandığı şeklindeki haber, bu alandaki hareketliliğe ortaya koyuyor.
Özetle 2022 yılını E-Mobility dünyasına Türkiye’den önemli adımların atıldığı bir sene olarak değerlendirebiliriz. Ancak elbette bu yatırımların desteklenmesi belli bir talep yaratılmasına da bağlı. Talebi belirleyen en önemli parametre tabii ki fiyat olacak. Özellikle fiyatın cazip olması bu tarz ürünlerin kullanımında en başta gelen belirleyici etken olacak.
Hatta öneri olarak bu yeni ürünlerin kullanımını yaygınlaştırmak adına ÖTV’yi tamamen ortadan kaldırmak gerektiğini dile getirebilirim. Bilindiği üzere Temmuz ayında TOGG için alındığı öne sürülen ancak tüm elektrikli otomobilleri kapsayan ÖTV indirimi ODD verilerden de gördüğümüz üzere satışlara pozitif yansımıştı.